Bu konu hakkında yorum yapmadan evvel, Hürrem Sultan’ın saraya getirilmeden önceki yaşamı hakkında bilgi sahibi olmakta fayda var. Hürrem Sultan, Lehistan Krallığı sınırları içinde bulunan Rohatyn’de 1506 senesinde dünyaya geldi. Asıl adı Aleksandra Lisowska idi. Avrupa’da Roxelana olarak da bilinir. Henüz 14 yaşında iken yaşadığı köy Tatar akıncılar tarafından yağmalandı. Kaçırılıp Kırım Hanlığı sarayına götürüldü. Burada 17 yaşına kadar usul erkân öğrendi. Daha sonra İstanbul’a, Topkapı Sarayı’na gönderildi. Eğitimsiz, dil bilmeyen ve de Müslüman olmayan bir cariyenin haremde, hele ki padişahın hizmetinde bulunması zaten imkânsızdı. Saraya girdikten sonra da özel bir eğitimden geçti.Güzelliği, kıvrak zekâsı ve becerisiyle padişahın dikkatini çekti. Kanuni Sultan Süleyman ile aralarında yüzyıllarca dillere destan olmuş bir aşk yaşandı. Öyle ki, Osmanlı padişahları arasından ilk kez bir padişah cariyesiyle nikâh yapmak suretiyle evlilik gerçekleştirmişti.
Şunu kabul etmemiz gerekir ki, harem kurumu çoğu tarihçinin savunduğu gibi huzurlu, sessiz, sakin ve nizamlı bir kurum olmamıştır ki bu imkânsızdı zaten. Aynı adama ait onlarca kadının arasının iyi olması, çeşitli entrikaların olmaması imkânsızdı takdir edersiniz ki. Hürrem’in padişah için ayrıcalığından o dönem sarayda bulunan diğer kadınlar rahatsızdı çünkü esasen haremde tek bir amaç vardı. Padişaha erkek evlat verip şehzade annesi olabilmek. Bu amaç da kendi evladını tahta çıkarma isteğinden kaynaklanıyordu tabi ki. Yani Hürrem’in bu konudaki çabaları gayet normaldi. Sadece o değil tüm kadınlar aynı şeyi istiyordu. Hürrem’in tek farkı başarabilmiş olmasıdır. Hürrem’in tek farkı zekâsıdır. Bir cihan padişahını kendisine nikâh kıydıracak kadar yüce bir aşka sahip olmasıdır. Bu nikah mevusu o zamanın şart ve kurallarıyla değerlendirildiği zaman gerçekten çok etkileyicidir. Bir köle olarak geldiği sarayda, hür ve üç kıtaya hükmeden bir padişahın nikahlı karısı olarak tüm yaşamını aşka ve evlatlarına adayan bir annedir. Hürrem hakkında öyle dedikodular duyuyoruz ki. Papaz tarafından eğitilip saraya sokulduğu örneğin. 14 yaşında Kırım Sarayı’na, kaçırılarak zorla getirilen ve çok küçük yaşta Müslüman olan bir kız çocuğundan ne tür bir amaç güderek hain diye bahsediliyor bilemiyorum. Kaldı ki, hain diye bahsettikleri kadının yaptığı hayratları İstanbul’a, ve Mekke-Medine’ye, Kudüs’e başka hiçbir sultan yapmamıştır. Üstelik göz boyamak amacıyla yapmamıştır bunları. O zaten Süleyman’ın kalbini çalmıştı. Haseki Hürrem Sultan hain değildi. Yalnızca başarılı olmuş, tüm kadınlara örnek olması gereken bir kadındı. Bazı büyük başarılar elde etmek için küçük yanlışları yapmak zorunda kalırız. Osmanlı’nın doğal sınırlarına çoktan ulaşmış olduğunu kabul etmek istemiyor ve gerileme konusunda illa bir suçlu arıyorsak evet suçlu 2.Selim’dir. Çünkü o Hürrem’in oğludur değil mi. Başka bir padişah olsaydı o dönemde, mesela Mustafa. Farklı mı olacaktı? Hayır, yine aynı şeyler olacaktı. Çünkü bazen en iyi stratejiyi siz belirleseniz bile diğer tüm etkenler size karşıysa yapacak bir şey yoktur. Hürrem Sultan’ı hain zannedenler bunları bir düşünsün deriz…
Haseki Hürrem Sultan 52 yaşında iken Kanuni’den 8 yıl evvel vefat etmiş, oğlunun tahta geçtiğini görememiştir. Hürrem’’den sonra Kanuni’nin ölene kadar odasına başka bir kadın almadığı bize ulaşan rivayetler arasındadır.