Yanlış hesapların döndüğü 1001 gece masallarının şehri
Dünyada bilim, kültür ve zenginlik merkezi olarak görülen Bağdat’ın tarihi, aynı zamanda uğruna verilen kanlı mücadelelerin de tarihi olarak biliniyor.
Bağdat, Abbasi Halifesi Ebu Cafer Mansur’un 766 yılında Bağdad isimli Sasani köyünde başkent kurmak istemesiyle tarih sahnesine çıktı. Darüsselam adıyla kuruldu. Daha sonra Medinet-üs-Selam adını alan şehir, en sonunda halk arasındaki adı olan Bağdat adını alarak gelişimini devam ettirdi Adı, eski Farsça’da Baga (Tanrı) ve Dat (verdi) kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan “Tanrı verdi” manasını taşıyan Bağdat’ın imar edilmesinde Halife Mansur’un emriyle 80 Bizanslı ve İranlı mühendis görev aldı. Caddeler ve sokaklar, yuvarlak bir plan üzerine kurulan Bağdat’ın merkezine yapılan Halife’nin sarayından kentin dışına doğru gelişerek, büyüdü. Halife Mansur, şehir kurulurken Sasaniler’in eski başkenti Medain’in kalıntılarından faydalanılmasını istediği için, şehir adeta başka bir kentin yıkıntılarından doğdu.
Harun Reşit devrinde, 800 yıllarında Abbasilerin başkenti oldu. Bundan sonraki dönemlerde de şehir, kültür ve ticaret merkezi olarak önemini tarih boyunca sürdürdü. Bin bir gece masallarının Bağdat'ı
masallarda anlatılan refahın doruğuna Halife Harun Reşit döneminde ulaştı. İlerleyen dönemlerde tarıma dayalı zenginliği artan Bağdat, aynı zamanda önemli bir ticaret ve kültür merkezi haline geldi. Ortaçağ’da dünyanın hiçbir kentinin nüfusu henüz 100 bini geçmezken, bütün İslam dünyasının merkezi konumunda, çok sayıda fikir ve bilim adamının yaşadığı, Yunan akademilerine benzeyen okulların açıldığı Bağdat, 1 milyona ulaşan nüfusuyla göz kamaştırmaya başladı.
masallarda anlatılan refahın doruğuna Halife Harun Reşit döneminde ulaştı. İlerleyen dönemlerde tarıma dayalı zenginliği artan Bağdat, aynı zamanda önemli bir ticaret ve kültür merkezi haline geldi. Ortaçağ’da dünyanın hiçbir kentinin nüfusu henüz 100 bini geçmezken, bütün İslam dünyasının merkezi konumunda, çok sayıda fikir ve bilim adamının yaşadığı, Yunan akademilerine benzeyen okulların açıldığı Bağdat, 1 milyona ulaşan nüfusuyla göz kamaştırmaya başladı.
Dünyaca ünlü eski medeniyetler olan Babil, Seleukeia, Medain gibi şehirlerin yıkıntıları üzerine kurulan şehir, Aşağı Mezopotamya'da, Dicle Nehri'nin iki yakasında yer alır. İslam dünyasının dinsel önderi konumundaki Abbasiler, XI. Yüzyıldan itibaren Bağdat'ı nüfuzlarına alan Büveyoğulları’nın hakimiyeti altına girdiler. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Halife Kaim’in çağrısı üzerine 15 Aralık 1055'te Bağdat'a girdi ve Büveyhoğulları'nı halifeliğin merkezinden çıkardı. Bu olayın ardından Büyük Selçukluların İslam dünyasındaki itibarı arttı.
1059'dan 1142'ye dek Büyük Selçuklular, Bağdat'ta Türk asıllı komutanlar bulundurdular. Bu komutanlar, Bağdat askerî valisi olarak görev yaparlarken, ayrıca Halife'nin şerefini ve hayatını da koruyorlardı.
Kuruluşundan kısa süre sonra bu parlak dönemi iç çekişmelerle solan, büyüklüğü ve zenginliği nedeniyle sürekli saldırılara uğrayan Bağdat, 1258 yılında 800 bin kişinin kılıçtan geçirildiği Moğol istilasına uğradı. İlhanlılar, Timur, ardından da Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safeviler’in de hakimiyeti altına giren Bağdat, 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Irakeyn seferi sonunda Safeviler’den alınarak Osmanlı topraklarına katıldı. 1624 yılında Safeviler tarafından tekrar geri alınan şehir, 4. Murat tarafından düzenlenen Bağdat seferi ile tekrar fethedildi. Osmanlı döneminde bilim ve fikir merkezi olarak gelişimini sürdüren ve “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” atasözü bugün bile belleklerde kalan Bağdat’a Türkler çok sayıda eserler inşa ettiler.
20. yüzyılın başlarında, Almanlar tarafından yapılan demiryolu ile merkeze daha da bağlanan Bağdat, 1917 yılında İngilizler tarafından işgal edildi. 1921 yılında Irak Krallığının Başkenti oldu ve bu durum Lozan Antlaşması ile 1923 yılında Türkiye tarafından da resmen kabul edildi.
ELAMİM
ELAMİM